Paranın Felsefesi
Ak akçe kara gün içindir atasözü henüz çocukluk yıllarımızdan itibaren kulaklarımıza fısıldanan hakikatlerdendir. Hakikatlerdendir diyoruz çünkü onları var kılan vasatın bir seküler düşünme nosyonu değil; Kur’an ve sünnetten süzülen kültür olduğunu ikrar ediyoruz. Bu ikrarın farkına varmadığımız sürece atasözlerini anlamak yolu bize açılmayacaktır. İlkokuldan başlayarak yıllar içinde atasözleri ile olan irtibatımız hiç şüphesiz ekserimizde gitgide azalmıştır. Ki bu sözlerin hakikaten ne ifade ettikleri de kalbî yolu terk ederek aklın katılığını merkezileştiren eğitim sistemimizden değil; çoğu kez mahalle kültüründen süzülen anlayış yardımıyla tebellür etmiştir hayatımızda. Ak akçenin kara gün için olduğu sözü ilk bakışta paranın, akçenin ehemmiyetini ifade eder gibi dursa da bunun da ötesinde elde bulunan akçenin kara günde aydınlatmaya yarar bir hale bürünmesi için ak olması gerektiğinin altını çizmektedir. Kara gün için lazım olan akçe her akçe değil; ak olan, nereden geldiği ve ne yolla geldiği sarahaten belli olan, helal statüsünde olan akçedir. Üzümü yiyip bağını sormayanların biriktirdikleri akçelerin miktarı ne olursa olsun ak değildir. Dolayısıyla da kara günde yardımcı olmak şöyle dursun batılan bataklığın çamuruna pis su eklemekten başka bir iş görmeyecektir bu akçeler.
Fatih Tekin 05 Aralık 2025
İlim Bir Nokta İdi
Hazreti Ali’nin “ İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı” sözü günümüz dünyasında bizlere hayli garip gelebilir. Zira günümüz hâkim düşüncesiyle çevrelenmiş biz Müslümanlar için -hatta modern Müslümanlar mı demeli- bilginin mahiyeti devasalığıyla, kesretiyle düğümlenmiştir. Nokta olan ilim hikmetin tüm pırıtılarının kendine başvurularak elde edileceği bir merkezken; çoğaltılmış haliyle bilgiyse bir keşmekeşlik doğuracaktır. Diğer taraftan bilginin hâmili olması bakımından âlim tanımımızdaki çarpıklıklar genel anlamıyla bilgiden -bize ait bir kavramla ilimden- ne anladığımızı ortaya koyacaktır. Klasik manasıyla âlim kal ve hâli kendinde mezceden, ahlaki kemâli parıldatan bir şahsiyet olarak önplana çıkar. Günümüzdeyse klasik dönemdeki işlevselliğine nazaran âlime denk gelen akademisyen, aydın, bilgin tiplemeleri bu mezcten âridir. Âlimde kal ve hâlin bütünleşmesi zaruriyken akademisyen yalnızca bilgi üretir (Bu bilgi enformatik bilgidir). Şimdi halimize dönelim, kendi insanımıza bakalım, ortalama insan tipimizin tasavvurlarından birini mercek altına alalım. Bugün pek çok insan zamanın ilerlemesi, teknolojik aletlerin gelişimi dolayısıyla insanın bilgiyle olan irtibatında da bir kuvvet, fazlalık meydana geldiğine inanarak hayatlarını devam ettirmekte, işlerini bu yoldan yürütmektedir. Kendilerini akıllı sayanlar ise bu “fazlalık bilgi”yi edinerek statülerini yükseltmek peşindedir. Modern toplumlarda enformasyona dönüşmüş, malumat olarak aslından tecrid edilmiş “ilim” insana huzuru değil sonu antidepresan haplarıyla biten bir hayat örgüsünü “hediye” eder, nitekim etmektedir de. Burada söz konusu çürüme ilmin malumata dönüşmesi ve ortaya malumatfuruş bir tiplemenin çıkmasıdır. Kaldı ki Hazreti Ali’nin ilmin çoğaltılmasına dair kurduğu bu cümlenin muhatapları ve mısdakı ile bugünün bilgi anlayışı arasında kapanmaz bir uçurum söz konusudur. İlmin taşıyıcısı olarak kadim dünyada hayatın merkezinde yer alan âlim tipi yerini aydına bırakmıştır. Aydınların, entelektüellerin idare ettiği toplumlarda da ahlaki olarak bir gelişim mümkün gözükmemektedir. İlmin esası insanın kendine dair olan ilmidir. Peygamberler insanın kendini bilmesi için gönderilmiştir, vahiy insanın kendini bilmesi ve bu bilinciyle yerini kavramasının biricik yolu olarak belirmiştir. Nübüvvet pınarından maddi anlamıyla hayli uzak olsak da, bazı sorular sormak yoluyla kendimizi bilmeye giden yolu arşınlayabiliriz. Evvela bugünümüzü anlamlı kılmak niyetinde isek dün ile bir irtibat kurmak zorunda olduğumuzu idrak etmemiz gerekecektir. Çünkü bugünün “bugün” olarak tesmiyesinin nedeni dünün kendidir. Dün olmadan bugün olmayacaktır. Aynı şekilde bu iki safha olmaksızın yarın da olmayacaktır. İçinde yaşadığı toplumda her ferd hayatında en az bir kere “ben kimim ve neden buradayım” sorusunu sormalıdır. Bu soru evvel emirde içinde yaşadığı toplumu tetkik etmesi gerektiği bilgisini verir. Diğer yandan toplumun bugününün tetkikini anlamlı kılması için geçmişine eğilmesi gerektiği gerçeğini de kendine açacaktır. Geçmişi bilme arzusu tabii ve anlamlı bir arzudur. İnsanın da insan fertlerinin oluşturduğu toplumların da kimlik krizini aşmaları ancak bu yolla mümkündür. Kimlik krizi insanın kendilik bilincini yitirmesi, ilmin artık faalliğini yitirmesi manasına gelir. Krizlerin en fecisidir kimlik krizi. İnsanın siretinden başlar parçalamaya, surete değin devam edecektir karşı koyulmazsa. İlim İslamdaki hali itibariyle ahlak üretir. Yani bir kimsenin gün geçtikçe daha bilgili, ilimli hale gelmesi aynı zamanda daha ahlaklı olduğu manasına da gelir. Modern dünya mevzubahis olduğunda ilim ve ahlakın ayrışması gayr-ı tabii değildir. Tam aksine ilim enformasyon olarak işaretlenmiş ahlaksa etiğe indirgenmiştir. İlmin bir nokta olduğu yere dönmek belki mümkün değildir. Ancak o noktanın sabitelerini hayatımıza geçirir, kolektif olarak bu uğurda hareket edebilirsek enformatik cehaletimizi hâlimizde parıldayan ilme yeniden tebdil edebiliriz.
Fatih Tekin 17 Kasım 2025
